Bilişim Hukuku – Bilişim Ceza Hukuku – Ceza Hukuku – İş Hukuku

Şirketlerin Ticari İtibarının Dijital Ortamda Hukuken Korunması

Ticaret kültürümüzde referanslar bir hayli önem arz etmektedir. Eskiden müşteriler arasında kulaktan kulağa yayılan hizmet veya ürününüz ile ilgili birtakım bilgiler artık internet sayesinde tüm dünyaya duyurulmaktadır. Bunu bilen yeni nesil tüketiciler ise satın almak istedikleri en ufak bir hizmet veya üründe dahi internet üzerinden alışveriş yapacağı şirketi araştırmaktadır. Örneğin; İyi bir tatil geçirmek için otel arayan bir kişi otelin konumu, fiyatı, hizmet kalitesi gibi unsurları tahlil ederken aynı zamanda daha önceden orada konaklayan müşterilerin tecrübelerini ve yaşadıklarını da bir hayli önemsemektedir. Bu sebeple; bir çok firma özellikle sosyal medya alanında uzman kişilerden destek alarak internette şirketinin ticari itibarını yükseltmeye çalışmaktadır. Tüketicilerin yaşadığı problemler karşısında hızlı ve efektif çözümler sunabilen şirketlerin müşteri memnuniyeti artmakta ve tercih edilebilirlik yüzdesi yükselmektedir. Sosyal ağlarda, forumlarda, haber sitelerinde, şikayet sitelerinde, bloglarda paylaşılan herhangi bir kötü içerik, yorum, şikayet, internetin yapısı gereği, giderek yayılmakta ve aradan uzun yıllar geçse de arama motorları sayesinde müşterilerinizin karşısına çıkmaktadır. İşte bu tür olumsuz içeriklerle mücadele günümüzde dijital ticari itibar, elektronik itibar, online itibar, sanal itibar yönetimi olarak adlandırılmaktadır.

Ülkemizdeki yasal düzenlemelere baktığımızda ise salt ticari itibarın zedelenmesine ilişkin olarak Bankacılık kanunu madde 74 haricinde doğrudan bir düzenleme bulunmamaktadır. “İtibarın Korunması Madde 74; 5187 sayılı Basın Kanununda belirtilen araçlarla ya da radyo, televizyon, video, internet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ve benzeri yayın araçlarından biri vasıtasıyla; bir bankanın itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olunamaz ya da bu yolla asılsız haber yayılamaz.” Şeklinde açık bir düzenleme vardır. Ancak Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre şirketlerinde manevi şahsiyetlerinin bulunduğu MK 24. vd. maddeleri gereğince kişilik haklarının ihlali durumunda bunun önlenmesi ve ortaya çıkan maddi veya manevi zararın tazmin edilebileceği kabul edilmiştir. Şirketlerin ticari itibarını zedeleyecek şekilde yalan haber içeren, şirketi ve ürünlerini kötüleyen söylem, gerçek olmayan yorumlar ve eylemler sebebi ile Medeni kanun 24 vd, şayet ortada markanın itibarının zedeleyecek içerikler mevcut ise 556 sayılı Markaların Korunması hakkında KHK m. 9. Ve 61. maddeleri gereğince veya şirketinizin marka koruması bulunmaması durumunda ise Türk Ticaret Kanunu 56 ve devamında belirtilen haksız rekabet hükümlerine dayanarak çeşitli hukuki yollara başvurulabilir.

Bunun yanı sıra; 5651 sayılı kanun gereğince internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden şirketler, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de talep edebilir. Tabi burada mahkeme hakiminin hangi ibareleri ve müşterilerin hangi eleştirilerini hukuka aykırı, hangi söylemlerini ifade özgürlüğü ve eleştiri mahiyetinde sayacağı bir hayli tartışmalı bir konudur. Mahkeme hakimi ilgili içeriğin eleştiri sınırları içerisinde olup olmadığı, gerçeğe aykırılığı, güncel olup olmadığı, ifade özgürlüğüne girip girmediği, halkın haber alma kapsamında bulunup bulunmadığı gibi unsurları somut olaya göre analiz etmesi gerekmektedir. Ancak gerçek dışı, şirketin isim unvan ve ürünlerini açıkça kötüleyen, aşağılayan, tüketiciyi yanıltan ifadelerin veya haberlerin hukuka aykırı kabul edilerek engellenmesi gerektiği kanaatindeyim.

Son zamanlarda ise tüketicilerin türlü şikâyetlerini paylaşabildiği internet ortamında çeşitli platformlar yer almaktadır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı hiç şüphesiz ana kuraldır. Tüketicilerin hizmet/ürün almış oldukları firmalar hakkında, o hizmet/ürün ile ilgili olarak yukarıda belirttiğimiz kriterler dahilinde birtakım yorumlarda bulunmaları mümkündür.

Ancak uygulamada bazı tüketicilerin bu hakkı açıkça kötüye kullandığı görülmektedir. Özellikle firmanın ticari itibarını ciddi derecede etkileyecek ölçüdeki yorumlar yapılması, tüketicilerin ücretsiz yorum yazabildiği bu platformlarda, şirketlerin cevap hakkını kullanmak istemesi halinde bazı uyanık girişimcilerin para karşılığında cevap hakkını kullandırtması birçok şirketin “sanal şantaja” maruz kalmasına sebep olmaktadır. Bu sitelere yorum yapan kişilerin gerçekten o firmanın müşterisi olup olmadığının sorgulanması, rakip firmanın bu tür yorumları yazdırma ihtimali, bazı menfaatler karşılığında birtakım şirketler hakkında yapılan çözüme kavuşmamış şikayetlerin çözülmüş gibi gösterilmesi ihtimali, aslında çözüme kavuşmuş fakat yorum yapan kişinin silmediği içeriklerin çarpıcı başlıklar ile sitede yıllarca yayınlanması ve bu yorumların arama motorları sayesinde binlerce potansiyel müşteriye ulaşması hukuken ve etik açıdan tartışılması gereken bir gündem oluşturmuştur.

Ticari itibarı zedeleyen içeriklerden dolayı şikayet sitelerinin hukuki sorumluluğu konusunda başvurulabilecek yegane yasal düzenleme 5651 sayılı Kanun’un “yer sağlayıcı” başlıklı düzenlemedir. Kanunun 5. Maddesi gereğince “(1) Yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir.” Ancak kanun koyucu ikinci fıkrada bu fıkranın istisnasına değinerek “(2) Yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.” Şeklinde yer alan hüküm ile belirli şartların gerçekleşmesi halinde ilgili yer sağlayıcı, içeriği yayından kaldırmak ile yükümlüdür. Ancak 5651 sayılı Kanun’da yeni yapılan düzenleme ile yer sağlayıcılarında niteliklerine göre alt yönetmelik ile yükümlülük ve sorumluluklarının ayrıca düzenleneceği belirtilmiştir. Söz konusu yönetmeliklerin yürürlüğe girmesi ile bu tür platformların uyması gereken yükümlülükleri daha ayrıntılı düzenleneceği için bu soruya daha net bir cevap verme imkanı mümkün olacaktır.

Şirketlerin cevap hakkının kısıtlanması daha doğru bir ifade ile ücret karşılığında cevap hakkı tanınması Medeni Kanun 2. maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması olarak yorumlanabilmesi mümkündür. Bir diğer tartışılması gereken konu ise şikayet sitelerinin bu eylemlerinin Ticaret Kanunu hükümleri gereği haksız rekabet teşkil edip etmeyeceğidir. Bu tür şikayet sitelerinin web sayfalarında, tüketicilerin şirketiniz hakkında yaptıkları olumsuz yorumların yanında zaman zaman rakip firmaların reklamları gösterilmektedir. Aynı zamanda yorumların gerçekten hizmet veya mal almış tüketici tarafından yapılıp yapılmadığı da belli değildir. Her ne kadar bazı firmalar site üyeliğini cep telefonu aktivasyonu gerçekleştirildiğini belirtmiş olsa da bu bile yorum yapan kişinin, ilgili firmadan hizmet alıp almadığını doğrulamamaktadır. Tüm bu olasılıklar dahilinde; Ticaret Kanunu 54. Md “(2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” 55. Md “a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle; 1. Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek,” şeklinde hükümleri değerlendirilerek şirketlere ücret karşılığı cevap hakkı sunan bu tür platformlara karşı bir takım şartların gerçekleşmesi durumunda, çeşitli şekilde hukuki yollara başvurulabileceği, özellikle haksız rekabet hükümleri gereğince dava açılabileceği kanaatindeyim.

Av. Fehmi Ünsal Özmestik