Bilişim Hukuku – Bilişim Ceza Hukuku – Ceza Hukuku – İş Hukuku

COVID-19 Salgınının Özel Hukuk Sözleşmerine Etkisi

Çin’in Wuhan kentinde başlayıp ardından tüm dünyada hayatı durma noktasına getiren COVID-19 salgını, Türkiye’de yargı sistemini yavaşlattığı gibi sözleşmelerde de menfaat dengesi noktasında belli başlı problematiklere yol açmıştır. Bunlara örnek olarak AVM’lerin boşalmasıyla birlikte mağaza cirolarının kira ücretlerini karşılamaya yetmemesi, paket tur satın alan tüketicilerin seyahat etme riskinin ortaya çıkmasıyla birlikte ilgili hizmetten yararlanamaması verilebilir. Bu yazımızda Covid-19 salgını dolayısıyla hukuki menfaatleri zarar gören kişilerin başvurabileceği yolları inceleyeceğiz.

 

I- COVID-19 Mücbir Sebep Midir?

Özellikle bugünlerde COVID-19’un mücbir sebep dâhilinde olup olamayacağı ile ilgili hukuk çevrelerinde farklı görüşler olsa da genel çerçevede hüküm verilmesinin doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Her somut olayın özelliğine göre mücbir sebebi tespit etmek isabetli olacaktır.
Mücbir sebebin tanımına Borçlar Kanunu’nda yer verilmediği için uygulamaya dair sınırları Yargıtay içtihatları ve doktrin çizmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1190 E. Ve 2018/1259 K. Numaralı kararında mücbir sebebi aşağıdaki gibi tanımlamıştır:

“Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017,s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”

“ Borçlu, borcunu ifa edememesinin mücbir sebepten ileri geldiğini ispat ederek mesuliyetten kurtulabilir. Mücbir sebep, akdi mesuliyette, borçlunun borcunu yerine getirmesinin kusurundan ileri gelmediğini gösteren borçluyu mesuliyetten kurtaran bir hadisedir.”( Prof. Dr. Haluk Tandoğan-Türk Mesuliyet Hukuku-Sayfa 467-468)
Bununla birlikte Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2005/2684, K. 2005/3640 sayılı kararında, tarafların aralarındaki sözleşme kapsamında getirecekleri düzenlemelerle bir durumu mücbir sebep hali olarak belirleyebileceklerine karar vermiştir. Nitekim uygulama da bu yönde seyretmektedir.

Yargıtay içtihatları ve Doktrin ışığında somut olayın mücbir sebep olarak değerlendirilme kriterleri aşağıdaki gibidir:

• Mücbir sebebin sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelmesi,

• Hukuki ilişkinin kurulduğu tarihte mücbir sebebin öngörülememesi; öngörülse dahi etkisinin bu denli fazla olacağının öngörülememesi,

• Tüm önlemler alınmasına rağmen mücbir sebebin borcun ifasını imkânsız hale getirmesi,

• İlgili durumun sözleşmede mücbir sebep olarak öngörülmüş olması.

A. Somut Olay Mücbir Sebep Teşkil Ederse

Bir borcun kararlaştırılan zamanda ifasının önünde kesin bir engel olmakla birlikte, ifanın daha sonraki bir zamanda mümkün hale gelebilecek olması durumuna “geçici imkânsızlık” denilmektedir. Bununla birlikte sözleşmenin amacına ulaşılmasının esasen geçici nitelikte bir engel nedeniyle şüpheli hale geldiği ve sözleşmenin herhangi bir tarafından engelin ortadan kalkmasına kadar sözleşmeyle bağlı kalmasının dürüstlük kuralı uyarınca beklenemeyeceği durumların sürekli imkânsızlık meydana getirdiği kabul edilmektedir. Bu yönüyle bakıldığında COVID-19 salgınında, her ne kadar ifanın daha sonraki bir zamanda mümkün hale gelmesi mümkün ise de dürüstlük kuralı gereğince bir sürekli imkânsızlık vardır. Geçici imkânsızlıkta temerrüt hükümleri uygulama alanı bulacakken sürekli imkânsızlıkta TBK Md. 136 uygulanacaktır.
TBK md.136 uyarınca edimin ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa borçlu ifa yükümlülüğünden kurtulur. Bununla birlikte borçlu, ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Mücbir sebep tarafların kontrolünün dışında olacağı için imkânsızlığın objektif ya da sübjektif olması önem teşkil etmeyecektir.

B. Somut Olay Mücbir Sebep Teşkil Etmezse

Somut olayda ifanın imkânsızlaşmamış, fakat dürüstlük kuralına aykırı bir biçimde güçleşmiş olması durumunda borçlu; sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasını ya da feshini isteyebilir. TBK Md. 138 uyarınca sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması için aşağıdaki koşullar aranır:

1. Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun olması
2. Bu olağanüstü durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması
3. Sözleşmenin yapıldığı sıradaki mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi
4. Borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması

II- İşyeri Kira Sözleşmeleri

Herhangi bir idari karar olmamasına karşın insanların mevcut risk sebebiyle sokağa çıkmamasıyla birlikte işyeri cirolarının kira bedelini karşılamaya yetmeyecek olması muhtemel gözükmektedir. TBK Md. 331 uyarınca olağanüstü fesih kapsamında taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hâle getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir. Ancak bu hükmün uygulanması işyeri kira sözleşmeleri bakımından 2020 yılının Temmuz ayına kadar ertelenmiştir. Ertelenmese dahi olağanüstü fesih yolunun yasal fesih bildirimi süresi içerisinde kullanılabilmesi, mevcut soruna çözüm getirememektir. Bununla birlikte işyeri kiracılarının farklı ihtimallerde izleyebileceği farklı yollar bulunmaktadır:

A. İşyerinin Kullanımı Noktasında İdari Yasağın Bulunmaması

Para borçlarında ifa imkânsızlığı; paranın malvarlığından, borç veya kredi yoluyla ödenebilmesi olağanı bulunmasından dolayı söz konusu değildir. Borç imkânsızlaşmayacağı için borçlunun TBK Md. 136’ya gitme olanağı yoktur. Fakat şartları sağlaması halinde borçlu TBK Md. 138 uyarınca hâkimden sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasını talep edebilir. Fakat kiracı kira borcunu öderken ihtirazi kayıt koymak durumundadır. İhtirazi kayıt, borçlunun işbu uyarlama talebini ileri sürebilmesi için zorunlu bir şart olup kiracıların mutlaka kira bedeli ödemelerinde havale açıklamasına sözleşmenin değişen koşullara uyarlanarak kira bedelinin indirilmesini talep hakkımız saklıdır veya TBK md. 138’den doğan haklarımız saklıdır şeklinde kayıt yazmaları gerekmektedir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2016/2989 E. Ve 2017/1630 K. Numaralı kararında bu durumu aşağıdaki gibi açıklamıştır:

‘’Sözleşmenin değişen hal ve şartlara uyarlanmasını istenebilmesi için diğer koşulların yanında edimlerin henüz ifa edilmemiş olması da gerekir. Sözleşmenin tarafı değişen hal ve şartlara rağmen edimini ihtirazi kayıt koymaksızın ifa etmişse ifada bulunmakla onu yerine getirme güç ve imkanına sahip olduğu ve değişen şartlara rağmen borcunu kabul etmiş bulunduğunu dolaylı olarak ortaya koymuş olduğundan kural olarak sözleşmenin uyarlanmasını talep edemez.’’
Hâkim, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması talebini kabul etmesi halinde kiracı, fazladan ödediği kiralar için sebepsiz zenginleşme davası açabilecektir.

B. İşyerinin Kullanımı Noktasında İdari Yasağın Bulunması

Örneğin; sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi veya AVM’de bulunan bir işyerinin AVM’lerin kapatılması hakkında idari bir karar alınması halinde işyerinin kullanılması imkânsız hale geleceği için kiraya verenin borcu bakımından bir mücbir sebep teşkil edecektir. Kiracının menfaati kira konusu eşyanın kullanılması olacağı ve kullanımının imkânsız hale geleceğinden dolayı kiracı ödemezlik def’ini ileri sürerek kira borcunu ödemekten kaçınabilecektir. Bununla birlikte, tarafların imzaladıkları kira sözleşmeleri de önem arz etmektedir. Zira sözleşmelerdeki mücbir sebep maddelerinde taraflar, mücbir sebebin vukuu halinde aralarındaki ilişkinin ne olacağı ne kadar süreyle sözleşmenin ayakta duracağı gibi hususları kararlaştırmış olabilmektedirler. Böyle bir mücbir sebep maddesi olmasa dahi gerek doktrinde gerekse yargı kararlarında vurgulanan görüşe göre tarafların mücbir sebep niteliğindeki olayı takiben somut sözleşme şartlarına göre değişen tahammül süresi boyunca beklemeleri, bu süre zarfında mücbir sebebin ortadan kalkmaması halinde ise artık tarafların sözleşmeyle bağlı olmadıkları ifade edilmektedir. Bununla birlikte taraflar mücbir sebebe istinaden sözleşmeyi feshedemeseler dahi yukarıda “A” bendinde izah edilen TBK md. 138’deki “uyarlama” haklarını -şartların varlığı doğrultusunda- kullanabileceklerdir.
Örneğin Covid-19 sebebiyle ilan edilen İçişleri Bakanlığı Genelgesi’ne göre 16.03.2020 24.00 itibariyle kafeterya, bar, restoran gibi yerlerin kapatılmasına karar verilmiştir. Buna göre restoranın kiraya vereni için İçişleri Bakanlığının anılan genelgesi mücbir sebep teşkil edecektir. Sözleşmede yazılı bekleme süresi sonunda ya da somut sözleşmeye göre yargı makamlarınca belirlenecek olan tahammül süresi sonunda kiracı veya kiraya veren, sözleşmeyi feshedebilecektir. Bununla birlikte tahammül süresi ya da sözleşmede kararlaştırılan mücbir sebebin devam ettiği süreden bağımsız olarak kiracının TBK md. 138’den kaynaklanan uyarlama talep etme hakkını kullanması da mümkündür. Aynı şekilde kiracının kira ilişkisini devam ettirme iradesini taşıdığı durumlarda da fesih yerine TBK md. 138 uyarınca kira bedelinin Covid-19 kapsamında alınan tedbirlerin yürürlükte olduğu süre zarfında ödenmemesi ya da ödendiyse iade alınması veya gelecek dönem kiralarına mahsup edilmesi gibi taleplerle hâkimden uyarlama istemesi hukuken daha uygun olmaktadır.

III- Konut Kira Sözleşmeleri

Konut kiralarında konutun kullanımını noktasında herhangi bir imkânsızlık söz konusu olmamakla birlikte konut kiracısı bakımından ödeme güçlüğü söz konusu olabilir. Bu ihtimalde yasal fesih süresine uyulmak kaydıyla olağanüstü fesih yoluna gidilebilir.
Ayrıca COVID-19 salgınının ekonomik krize yol açması kaçınılmaz gözükmektedir. Bu ihtimalde kiracı, TBK Md. 138 uyarınca sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasını hâkimden talep edebilir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/14562 E. Ve 2019/9074 K. Numaralı kararında uyarlamanın nasıl yapılacağını açıklamıştır:
O halde mahkemece yapılacak iş; az yukarıda açıklanan uyarlama davalarında uygulanması gereken kurallar, belirtildiği şekilde tek tek ortaya konulmalı ve konularında uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan, tüm bu veriler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar ile ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı araştırılıp değerlendirilmek suretiyle bir rapor alınmalı ve hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmelidir.

IV- Paket Tur Sözleşmeleri

Tüketiciler, salgın öncesinde satın aldıkları tur paketlerini mevcut risk sebebiyle iptal edebilmek için tur operatörlerine başvurmakta. Şirket tarafından bakıldığında ise şirketin ticaretini devam ettirebilmesi ya da salgın öncesinde çektikleri banka kredilerini ödeyebilmesi için tahsil edilen ücretler önem arz ediyor. Tüketicilerin farklı ihtimallerde izleyebileceği farklı yollar bulunuyor:

A. Tur Kapsamında Gidilecek Bölgede İdari Yasağın Bulunması

Tur kapsamında gidilecek bölgede sokağa çıkma yasağı veya seyahat yasağı bulunması gibi durumlarda tur operatörünün borcu bakımından bir ifa imkânsızlığı söz konusu olacaktır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve bu kanuna bağlı çıkarılmış Paket Tur Sözleşmeleri Yönetmeliği uyarınca katılımcının gerekli tüm özeni göstermesine rağmen öngöremediği ve engelleyemediği bir durum veya mücbir sebep nedeniyle paket turun başlamasına otuz günden daha az bir süre kala fesih bildiriminde bulunması halinde, ödenmesi zorunlu vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar ile üçüncü kişilere ödenip belgelendirilebilen ve iadesi mümkün olmayan bedeller hariç olmak üzere, herhangi bir kesinti yapılmaksızın katılımcının ödemiş olduğu bedel kendisine iade edilir. Müşteri bu kapsamda tahsil edilen parasının iadesini isteyebilecektir.

B. Tur Kapsamında Gidilecek Bölgede İdari Yasağın Bulunmaması

Hava yolunun seferlerini kesmediği, konaklama tesislerinin faaliyetlerini sürdürdüğü, sokağa çıkma yasağının söz konusu olmadığı bölgelere yönelik turların katılımcısının iptal iradesini bildirmesi halinde tüketici mevzuatında yer alan uygulamalar söz konusu olacaktır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve bu kanuna bağlı çıkarılmış Paket Tur Sözleşmeleri Yönetmeliği uyarınca turun başlamasından en az otuz gün önce yapılan fesih bildirimlerinde, ödenmesi zorunlu vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar hariç olmak üzere, herhangi bir kesinti yapılmaksızın katılımcının ödemiş olduğu bedel kendisine iade edilir.

V- Düğün, Tiyatro, Sinema, Konser Organizasyonları

İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan genelge ile düğün salonları ile konser, sinema ve tiyatrolar da Covid-19 sebebiyle kapatılan işletmeler arasında olup bu kapatma tedbirinden dolayı birçok düğün, nişan, sünnet, konser, sinema ve tiyatro organizasyonu da ya iptal edilmek ya da başka bir tarihe ertelenmek zorunda kalmıştır.
Bu idari kararla düğün, tiyatro, sinema ve konser alanlarının kullanılması imkânsız hale geleceği için mevcut durum mücbir sebep teşkil edecektir. Dolayısıyla bu gibi durumlarda tüketici konumunda olan kişiler sözleşmeden dönerek ilgili organizasyon için ödediği bedelin iadesini talep edebilecektir.

SONUÇ

Covid-19 salgını, muadilleri olmakla beraber yarattığı etkiler bakımından diğer salgın hastalıklardan ayrılmaktadır. Hem ülke ekonomisine hem de yazımızda incelediğimiz hukuki yolların kullanılmasıyla birlikte yargı sistemimize de yükleyeceği yükler kaçınılmazdır. Niceliksel olarak yargı sistemimize yükleyeceği yük açıktır; fakat niteliksel olarak da diğer salgın hastalıklar ve mücbir sebeplerden ayrıldığı için hukuk sistemimizin ilk defa tecrübe edeceği bir durum söz konusudur. Bu durum da belirsizliğe yol açmaktadır. Adeta domino taşları gibi alınacak herhangi bir kararın bütün hukuk süjelerini etkileyeceği açıktır. Yargı kararlarının önemi yadsınamaz olsa da bu sürecin idari kararlarla menfaat dengesinin korunarak şekilleneceği kanaatindeyiz. Tavsiyemiz sürecin mahkemeye taşınmadan her iki tarafın da menfaatlerinin gözetildiği bir orta yolla uzlaşmazlığın çözülmesidir. Aksi takdirde yaşanan krizle birlikte açılacak dava sayısının çok fazla olması mahkemede süreçlerin çok uzun sürmesine ve menfaatlerin geç elde edilmesine yol açabilecektir.

Saygılarımızla
Taygün & Özmestik Hukuk Bürosu
M. Batuhan Öz